Hayat Ne Tuhaf Yıldızlar Filan

Bu yıl kamp sezonunu açmakta biraz gecikmiş olsak da gerek hava şartları, gerekse aksiliklerin minimum seviyede olması (bak minimum diyorum, aksilik olmazsa olmaz) dolayısıyla gayet güzel, huzurlu iki gün geçirdik iki hafta kadar önce. Yine -günlüğü takip edenlerin tahmin edeceği üzere- Ömer ile birlikteydik. Bu sefer kendi köyümüz civarlarında bir şeyler yapalım diyerek Ladik‘e gittik.

Şimdi böyle ‘gittik’ deyince çok basit kaldı. Normalde Yozgat-Ladik arası mesafe 250 km kadarken, benim önce İstanbul’a gidip derslerimden birinde sunum yapmam gerektiğinden dolayı Ladik’e ulaşmak için katettiğim mesafe yaklaşık olarak 1500 km’yi buldu. Eh, normal bir insan olmadığımı her fırsatta dile getiren biri olarak gayet normal bence. Heheh. (Sunum demişken, procrastination konusunda uzman olduğumdan dolayı sunumu hazırlamak için son gün, hatta son saatler dururken üç haftalık süreyi buna ayıracak halim yoktu. Derse bir saat kala hallettim her şeyi. Hatta kalan bir saatte sunumu gözden geçirmek yerine arkadaşla buluşup -arkadaşın inadı sayesinde- derse yarım saat geç kalmayı bile başardım.) Neyse…

Öyle planımız programımız yoktu. Köyün yaylalarında dolaşacak, bir yerlere kamp kurup geceleyecektik. Cumartesi günü köye vardığımızda akşam saat 9 civarlarıydı. O akşam köyde, evde kaldık.

Sabah hindi yavrularını elimizle besledik. Öğlene doğru köyün yaylalarını turlamaya çıktık.

Yayla deyince insanın aklına Doğu Karadeniz’deki yüksek rakımlı çayırlık alanlar filan geliyor tabi. Bizim yaylalar görece daha düşük rakımlarda olduğundan yaylalarımız ağaçlarla, ormanlarla çevrili böyle. Sonra ormanın içinde küçük, şirin dağ kulübelerine, yayla evlerine filan rastlamak da mümkün.

Ağaç derken öyle sadece çam ağaçları filan değil, bildiğin elma, armut ağaçları var. Mevsiminde gidince yaylaları turlarken dalından koparıp elmaya armuta düşebilirsiniz.

Birkaç saatlik yayla turunun ardından, akşama doğru yakınlardaki bir baraj gölüne balık tutmaya gittik. O gün balıkların sudan çıkmaya pek niyeti yokmuş. Biz de kuş ve su sesinden başka hiçbir ses duyamayacağınız bu güzel vadide manzaranın tadını çıkardık.

Balıkların sudan çıkmamakta ısrar etmesi üzerine oltaları toplayıp kamp yapacağımız Ladik Gölü manzaralı tepeye doğru yol aldık yavaştan.

Bir hafta sonra ekleme: O gün tüm ısrarlarımıza rağmen sudan çıkmamakta direnen balıklardan birkaç tanesini, bir hafta sonra göle tekrar giderek ikna etmeyi başardık. Göl kıyısında ateşimizi yakıp gayet ilkel bir şekilde, balıkları gölün suyunda temizleyip ağaç dallarından yaptığımız şişlere geçirerek pişirip yedik. :)

Kamp yapacağımız tepeye vardığımızda güneş batıyordu.

Çadırımızı kurup ateşimizi yaktık. Havada tek bir bulut yoktu, gökyüzü alabildiğine açıktı.

Dünya her şeye rağmen dönmeye devam ediyordu.

Gökyüzünde Ay ve yıldızlar, uzaklarda köylerin ışıkları, göl, sessizlik, sakinlik, huzur…

Gecenin ilerleyen saatlerinde Ay’ın da sahneden çekilmesiyle, şehir ışıklarının kirletmediği bir gökyüzünün altında gece bambaşka tabii ki.

Doğada olmak güzel. İnsanları bu güzelliği yaşamaktan alıkoyan, şehirlere tıkışıp yaşamak zorunda bırakan şey ne? İşleri, kariyer planları, bir takım hedefleri filan mı? Peki bu güzel günün, gecenin ardından beni doğadan ayrılıp şehre dönmek zorunda bırakan şey ne? İşim, kariyer planlarım, bir takım hedeflerim filan mı? Belki de bu kadar ciddiyetin lüzumu yok. Hayatı basit yaşamak en iyisi belki. Sonuçta hepimiz öleceğiz. O kadar istiyosan dönme şehre filan, git basit yaşa. Gelip burada felsefe yapıyo bir de. Yıldızlardandır o yıldızlardan, yıldızlar çarptıysa beni demek ki. Yıldızlarmış, peh! Lan!

4 Yorum

  1. Sinan Ceylan

    Hayatı basit yaşamak en iyisi de işte, bunu diğer insanlara anlatmak zor. Sıkıntı bence burada.
    Yani hep gene aynı şey, hayatımızı temel anlamda devam ettirebilmek için bir çadır ve gözyüzü yeterli geliyor ama, topmlumla bizim (hele modern! toplumla) neyse, beklentilerimiz aynı olmayınca şehre geri dönmek zorunda kalıyoruz. Sanırım gidip dönmeyenler de var, belki de biz (en azından ben, kendi adıma) o kadar cesur değilizdir, ha abi?

    Fotoğraflar gayet güzel olmuş bu arada. :)
    Nice yıldızlı kamplara…

  2. Doğancan Beşikci

    Hocam yıldız izi fotoğraflarını çok beğendim fakat elinizde yüksek açıklıkla bir lens yada takipli kundak sistemleri olmadıkca geniş açı gökyüzü fotoğraflarına pek girmemek.Sanıyorum ki siz son fotoğrafınızda 1600 üzerinde iso kullanmışsınız.Genelde gökyüzü fotoğraflarında 1000 isonun üzerine çıkmamak tavsiye edilir.Benim naçizane kanaatim son fotoğrafınızda 77 sn lik uzun pozlama yerine 20-15 saniyelik daha dar açı kadraj kullanmanız olurdu.Mesela son fotoğrafınızda fotoğrafı 4 e bölersek sol üstte kalan karenin sağ alt köşesinde ptolemy bulutsusu görünüyor, daha dar kadraj ile onu görüntülemeye çalışsaydınız 20 saniyede çok güzel pozlar ortaya çıkabilirdi.

Burak İzgi için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir