Benim için artık geleneksel hale gelen Kaçkar faaliyetinin bu yılki ayağını da gerçekleştirmiş bulunuyorum. Milli park sınırları içerisinde olmak, Kavrun’dan dağa doğru yürümek, geceyi “bu öküzler çadıra dalar mı lan acaba?” tedirginliğiyle geçirmek başlı başına süper duygularken, bir de zirveye çıkmayı başarmış olmanın eklenmesiyle bu yılki Kaçkar macerası ayrı bir güzel oldu.
Gene kardeşim Hamit ile sabaha karşı 4 gibi yollara düştük.
Öğlen vakti Ayder’e vardık. Çantaları ayarlayıp 1:30 gibi Kavrun minibüsüne atladık; Kavrun’a vardığımızda saat 3’e geliyordu. 45 dakikalık yol Ayder’deki aşırı trafik nedeniyle iki katına çıkmış oldu. Ayder’in durumu gerçekten hiç iç açıcı görünmüyor. Plansız, dengesiz bir büyüme söz konusu. Her yerde yeni pansiyonlar, oteller, restoranlar… Aşırı araç trafiği, aşırı kalabalık… İnşallah buranın sonu Uzungöl’e benzemez.
Kavrun’a üzerimizde şort-tişört-terlik üçlüsüyle sahile iner gibi indiğimizden önce kıyafetleri dağa uygun hale getirdik, sularımızı doldurduk ve kamp alanına doğru 3:15 gibi yürüyüşe başladık.
Belki de seneye kamp alanında kovalamaca oynayacağımız öküz adaylarının arasından geçip patikaya bağlandık.
Kapalı fakat nemsiz bir havada ilerledik. Pek alışık olmadığımız şekilde yerler dahi ıslak değildi. Hava tahminleri yağışlı göstermesine rağmen gayet kuru bir havada saat 5:30 civarında öküz yatağına vardık.
Kamp alanı bomboştu. Alan boş olunca çadır yeri konusunda kararsızlık yaşamak da olası; “lan şurası iyi gibi”, “şurası daha düz gibi lan”, “bak burası suya da yakın aslında”… Bir miktar salak salak dolandıktan sonra eeeh yeter lan deyip bir yere attık eşyaları. Hızlıca çadırı kurup çantaları içeri attıktan sonra yemek hazırlıklarına başladık. Yemek hazırlığı derken dağcının yemeği bellidir: makarna. Duruma göre sucuk, ton balığı, salça ile tatlandırılmış makarna, ertesi gün harcanacak enerjinin kaynağı olan karbonhidrat deposu olmasıyla dağcının vazgeçilmez yemeği.
Biz yemekle uğraşırken hava da açmaya başlamıştı. Gün batarken etrafta biraz dolanıp manzara seyrettik ve uzun yolculuğun yorgunluğuyla erkenden çadıra çekilip yattık.
Yarı uyur yarı uyanık çadırda dönüp dururken akşam 8 civarında dışarıdan sesler gelmeye başladı. 6 kişilik genç bir ekip karanlıkta kafa lambalarıyla çadır kuracak uygun bir yer arıyorlar. Rize’den gelmişler. Kısa bir hoş beşin ardından tekrar çadıra girdim. Elemanlar gece 12’ye kadar susmadılar. Eh normal, gençler arkadaşlarıyla dağa gelmişler tabii ki eğlenecek, sohbet edecekler. Çıkıp da susun demek bence doğru değil (ulan böyle deyince de şimdi “bırakın gençler eylensin canıım” modundaki yaşlı amcalar gibi oldu ama neyse. eheh). Zaten yorgunluktan ara sıra sesleri duyup tekrar uykuya daldığımdan pek de rahatsızlık durumu olmadı. Neyse.
Gece 4 gibi uyandık. Hemen ocağı yakıp yanımıza alacağımız sıcak kahve için su kaynattık. Bu arada müsli ile kahvaltımızı yapıp yanımıza alacağımız küçük çantaları hazırladık ve hava yeni yeni aydınlanırken 4:40’ta zirve için yola koyulduk.
Bezdirici çarşağı iki saat gibi bir sürede geçip 6:50’de kapıya vardık. Burada yarım saat kadar dinlenip bir şeyler atıştırdık, üstümüzdeki fazlalıkları çıkardık ve 7:20’de rotaya girdik.
Geçen seferde yarısından geri döndüğümüz için rotaya aşinaydık. Sonrasında da işaretler ve baba taşları takip ederek zirveye saat 8:30 gibi vardık.
Açık bir havada 360 derece Kaçkar manzarası müthiş tabii ki.
Zirvede 1 saat zaman geçirdik.
Zirve defterini imzaladık, kahvemizi içtik ve inişe geçtik. 3 saat gibi bir sürede kampa ulaştık.
Kaçkar’da olmak, dağda olmak güzel. Keşke daha sık gidebilsem dağlara.
Tırmanışın videosu:
Tebrik ederim hocam cok guzel bir tirmanis ve videosu olmus. Kismetse bende 15 inde altiparmak zirvede olacagim. Darisi benim basima. :D
Çok keyifli bir blog, çok akıcı bir anlatım, fotoğraflar olağanüstü. Tek kelime ile “mükemmel”.. Takipteyiz
Tek kelimeyle şahane!
Sadece hafta sonu zirve yapıp geri dönebileceğimiz başka dağlar var mıdır acaba?
Sevgiler…
Teşekkürler efenim. :)
Valla 3000’lik dağlar için iki gün epey yorucu oluyor – özellikle uzun bir yolculukla dağın bulunduğu yere ulaşılıyorsa- ama mesela Erciyes ve Aladağlarda teknik tırmanış gerektirmeyen zirvelere iki günde çıkılıp dönülebilir bence.