Dağ Bisikletçiliği Denemeleri, Yozgat Çamlığı Milli Parkı

Bir önceki günlük girdisinde tur bisikletçiliği denemelerimi yazmıştım. Bu sefer dağ bisikletçiliği maceralarımdan bahsedeyim dedim. Aslında dağ ve tur bisikletçiliğinin kendilerine has güzellikleri var fakat sanki dağ bisikletçiliği bana daha çok hitap ediyor gibi (bu ikisini harmanlayıp sadece orman yollarından, dağlardan tepelerden bir rota çizip, asfalta teker değdirmeden, şehirlere uğramadan uzunca bir tur yapma gibi manyakça planlarım da var tabi, bakacağız). Bisiklete atlayıp orman yollarında, dar patikalarda pedallamak, tepeleri tırmanırken neticeden soluma gibi yeni solunum teknikleri geliştirmek, tepe inişlerinde “lan dağıtmasak bari bir yerlerimizi” düşüncesini beynin derinliklerine gömüp tepe aşağı ‘yardırmak’, inişteki kısa süreli kontrol kayıplarında adrenalin piklerinin hissettirdikleri… anlayamazsınız. :) Zaten isminde dağ olması bile dağ bisikletçiliğini daha çok seviyor olmam için yeterli bir sebep. Sonuçta insandan ne kadar uzak, dağa, doğaya, ağaca ne kadar yakınsam o kadar rahat ve huzurlu olan bir kişiyim.

“Yozgat’ın en güzel yanı nedir?” diye sorsanız “dalga mı geçiyon lan” derim. Çok ısrar ederseniz, içine daldığınızda Yozgat’ta olduğunuzu kısa süreli de olsa unutturması nedeniyle muhtemelen çamlık cevabını veririm; neticede Türkiye’nin ilk milli parkı kendisi. Daha önce yaz kış demeden yürüyüşler yaptığım çamlıkta bisikletim olunca bu sefer de bisiklet ile turlamaya başladım. Hatta bisikleti alır almaz ilk hafta sonu Ömer ile birlikte kondüsyonsuzluğumuza rağmen çamlığın etrafını turlamaya çıktık. Belli noktalarda zorlansak da turu bitirmeyi başardık. Sonrasında zaten Yozgat’ta olduğum her hafta sonu mutlaka çamlıktaydım. Bu hafta sonu da faklı olmadı tabi.

01

Geçtiğimiz hafta Ömer ile çamlıkta dolanırken, geçen ay burada yapılan dağ bisikleti yarışları için muhtemelen yeni konulan tabelalardan birini görüp parkura dalmıştık. Hatta deneme çekimi filan da yapmıştık: şurada.

02

Bu hafta bu parkurun başı sonu neresi diye araştırmak üzere tek başıma çamlıkta tura çıktım.

03

Aslında parkur bulma işin bahanesi tabi. Maksat ormanda vakit geçirmek.

04

Belki parkura girdiğimiz yere daha yukarılardan bağlanan bir patika vardır umuduyla orman yolundan vericilerin olduğu tepeye kadar tırmandım. Bir başka yoldan ormanın içine dalıp patika arayarak aşağılara inmeye başladım.

05

Vericilerin olduğu tepede zemin kayalık olduğundan bisikletin inebileceği bir patika yok. Biraz aşağılarda ise orman sık ve zemin çalılıklarla kaplı. Hal böyle olunca en tepeden orman içi patikaya girme hayalleri suya düştü. Ha diyeceksin ki “ulan sanki otobandan iniyor aşağıya, yine ormandasın işte” bak o konuda vereceğim cevap yok işte; indiğim yollar şöyle sonuçta: :)

06

Parkurun olduğu yere kadar inip etrafta biraz dolanınca aşağıda start tabelasını da buldum. Bizim girdiğimiz patika zaten parkurun başlangıcı sayılırmış.

07

08

Bu kadar patika aramışken buradan geri dönmek olmazdı tabii.

09

Parkura girip otelin olduğu yere kadar indim, aynı patikadan geri döndüm.

10

Aslında buradan sonra mantıklı bir insan yola çıkıp evine doğru pedallar. Ben ne yaptım “nasıl olsa ileriden bir yerden yola bağlanırım ben” deyip ormana daldım. Herhangi bir patika, iz bir şey yok. Kozalaklar ve çam iğneleriyle kaplı zeminde ormanın içine doğru sürdüm.

11

Başta her şey güzeldi aslında, aşağıda asfalt yol görünüyordu ama “lan biraz daha ileriden inerim nasıl olsa” deyip devam ettim. Ormanın içinde bisiklet sürmek gerçekten çok güzeldi ama yola ineceğim yamaç git gide dikleşiyordu. Biraz daha ilerleyince vadi değil de ‘vadicik’ diyebileceğim bir yere geldim. Tamam dedim buradan aşağı inilir. Bisikleti omuzlayıp vadi tabanına indim. Zemin baya kötü, otlar, dikenler, taşlar ne ararsan var. Buna rağmen ne akılsa atladım bisiklete. Biraz inmiştim ki büyük bir taş çıktı önüme. Zemin kaygan olunca frenler de bir işe yaramadı tabi. Taşa çarpmamla birlikte bisikletin arkası havalandı. Hemen kendimi bisikletin üstünden attım, kurtuldum. Bisiklet bir kaç takla attı. “Bu bisiklet yürümez herhalde, jant filan komple eğildi” diye düşündüm. Bisikleti incelemeye başladım; jantlar, diskler, frenler, amortisör, gidon filan sağlam. Sadece arka aktarıcı taşa çarpıp yamulmuş, tellere sürtüyordu ama vites değiştirmede bir sorun yoktu. Vitesi üçe alınca sürtme de geçti. Bisikleti sırtlayıp yola indirdim. Sürtmeden dolayı vitesi bire alamayınca eve kadar yoldaki bütün yokuşları üçte çıkmak biraz zorladı tabi. Bu seferlik bisiklet de ben de bir yerimizi kırmadan kurtardık; artık önümüzdeki turlara bakacağız. :)

Bu arada arka aktarıcıyı da hallettim. Aktarıcının bağlı olduğu alüminyum kulakçık eğilmiş. Aktarıcıyı söküp kulakçığı düzelttim. Şu anda bir problem görünmüyor.

Ama orman iyiydi lan! :)

12

1 Yorum

  1. Pingback: Dağ Bisikletçiliği Denemeleri, Yozgat Çamlığı Milli Parkı | kuneka

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir